#insanlığın sorunları
Explore tagged Tumblr posts
Text
DMY Felsefe yeni yazı
DMY Felsefe, yeni felsefeler :) : https://www.dmy.info/butun-dinler-ayni-kaynaktan-mi-geliyor/
Bütün dinler aynı kaynaktan mı geliyor?
Bütün dinler aynı kaynaktan mı geliyor? Bakış açınıza bağlı olarak evet ve hayır. Evrensel yasalar ve fizik çerçevesinden bakıldığında insanlar birbirine benzer ve din farkı bir kelime dağarcığı sorunudur. Bireyler ve farklı insan kültürleri çerçevesinden bakıldığında dinler asla aynı değildir. Buna rağmen kökenleri siyasi-kültürel dışavurumlarından daha benzerdir. İnsan doğanın bir parçasıdır ve kavramları, değerleri, ideal boyutları ve kurumları da doğanın bir parçasıdır. Buna din için ontolojik argüman denir, ancak Tanrı hakkında daha laik bir anlayış getirir, çünkü eğer bu doğal hukukun bir parçasıysa, bireysel farklılıklar sadece nüanslardır ve kök daha nesnel olabilir. Tıpkı benzer söylemleri paylaşan dinler gibi, tanrı kavramı
4 notes
·
View notes
Text
Yarası olmayan yazamaz derler. Zaten hep derler yazarlar yazmak için aşık olurlar aşk acısı çekerler. Yazmak için sebep mi lazım? İnsan sadece güzel seyler de yazamaz mı? Hiç bir acı hissettirmeyen yazılar, sadece okuduğunda iyi hissettiren yazılar... İnsanlığın böyle yazılara da ihtiyacı yok mudur? Dönemimizde herkesin bir acısı varken bu yüzden yazar oluyorum diyor. Bir sebep yokken yazar olamazmışım gibi hissettiriyor. Sanki insanlara kötü bir duyguyu hissettirmezsem karakterin sorunları olmazsa kimse okumaz gibi. İnsanlar niye bunu bekliyor. İnsanlık neden acıdan besleniyor? Günümüzde belirli bir kitlesi olmadığı için kitabı basılmayan çok iyi yazarlar var. Neden böyle oluyor? İnsanlar bazen sadece tarlada koşarak hayattan zevk alan birini okumak istemez mi? Oysa o karakter olduğu tarladan çok mutluyken insanlar şehir de yaşamıyor her şeyden yoksun derler halbuki o karakter öyle mutlu.
#imsoniacure#tek başıma#yazar#yazılarım#beyza alkoç#3391kilometre#beni kendinden kurtar#gelmemeyegidenadam#writer#3391km#izmir aksoy#izmirveege#izmiregenindir#izmirinegesi#izmir#egeninışıkları#egeizmirindir#ömer ege zorlu#egeninizmiri#egeninincisi#beyza aksoy#beypazarı#beyzaalkoc#ngkabal#biri sizi düşünüyor
22 notes
·
View notes
Text
Ya bak kardeşim sen kimsenin psikolojik sorunlarını yada hayatını başka bir kişini psikolojik sorunları ve hayatıyla kıyaslayamazsın. Anlayabilir musun beni? Psikolojik sorunlar sadece bir neden ya da bir kaza yüzünden oluşmaz. O kişi şu kazayı geçirdi o yüzden psikolojik sorunları var diyorsun kazayı öne sürüyorsun sebep olarak AMA konu dışarıdan bakıldığında mutlu ve iyi gözüken birine gelince "onun bu tür sorunları olamaz" diyorsun. niye? Niye yani? Gülen, mutlu gözüken, enerjik olan biri depresyonda olamaz mı? Ya da ruhsal bir çöküşte olamaz mı? depresyon sadece mutsuz olmak, sürekli uyumak, sessiz kalmak mı sanıyorsun sen? Bunları yapan biri mutlu olmuyor mu? Ya bizde bazen fazlasıyla uyuyoruz. birde bazen mutsuz oluyoruz. Bizde bazen çoğu şeye sessiz kalıyoruz. Tüm insanlığın içinde var bu üzülmek,kırılmak,özlemek, ağlamak gibi insani özellikler herkeste var. Bir kişi bunları yaptı diye depresyonda mı oluyor yani? Hayır anlamıyorum yani bu neyin kafası? Sen bunları hangi kafayla söylüyorsunda ben sana bu açıklamayı yapma gereği duyuyorum?
12 notes
·
View notes
Text
İnsanlığın sorunlarının üst üste yığılarak neredeyse çözülmez bir noktaya ulaştığı günümüzde Hz.Muhammed (s.a.v.)'e her zamankinden daha fazla muhtacız. Eğer O (s.a.v.) aramızda olsaydı, bütün bu sorunları, oturup bir kahve içme rahatlığı içinde çözerdi…
George Bernard Shaw
(Nobel ödüllü İrlanda’lı oyun yazarı)
12 notes
·
View notes
Text
DÜNYA HALLERİ.. Seçimler,mülteciler,sınırlar,enflasyon,ekonomi,zamlar,terör,eğitim,asayiş,siyaset.... Bunların üzerine o kadar çok konuştuk,öyle derin zehirlendik ki..Ben bu yazımla sizi bu gündemden kopartmak istiyorum. Biz bu konuları konuşurken dünyada neler oluyor?
Google DeepMind’ın CEO’su Demis Hassabis ve OpenAI’nın CEO’su Sam Altman'ın da aralarında bulunduğu yapay zeka araştırmacıları grubu kısa bir manifesto yayımladılar. Manifesto, yapay zekaların geliştikçe oluşturduğu potansiyel riski toplumsal tartışmaya açıyor.
İlgili manifesto;
“Yapay zekadan kaynaklanacak yok olma riskini hafifletmek, salgın hastalıklar ve nükleer savaş gibi diğer toplumsal ölçekli risklerin yanı sıra küresel önceliklerden olmalıdır.”
Daha önce de yazmış olduğum, Elon Musk'ın sahip olduğu beyin çipi firması, bir açıklamada bulundu. Neuralink, daha önce maymunlar üzerinde birtakım testler yapmış ve maymunların beyinlerinin ara yüzüne müdahale edebilmeyi başarmıştı. Neuralink'in açıklamasına göre;
''İnsanlar üzerinde ilk testlerini yapmak için ABD Gıda ve İlaç Dairesinden(FDA) onay aldığını.'' açıkladı. Neuralink, özellikle felç ve körlük gibi sorunları olan insanları tedavi etmek amacı olan bir beyin implantı. Fakat teknolojinin potansiyeli, ürkütücü.
Pasifik’teki Clarion-Clipperton bölgesinde deniz madenciliği faaliyetleri arttırılacak. İnsanlığın madencilik yörüngesi uzay madenciliğine olduğu kadar, deniz madenciliğine de konsantre olmuş durumda. Clarion-Clipperton bölgesinde manganez yumruları çıkartılacak.
Derin deniz odaklı madenciliğin iktisadi beklentileri ne kadar karşılayacağı tartışmaya açık bir konu.Fakat madencilik bölgesinde henüz keşfedilmemiş canlı türlerinin zarar göreceği meselesi, pek çok çevrenin üzerinde mutabık kaldığı bir husus. Tahmin edilen rakam;5000 tür.
Bilim dünyası Satürn çevresinde 62 yeni uydunun varlığını tespit etmiş. Bu keşif bugüne kadar en fazla uydusu olduğu gözlemlenen Jüpiter'i tahtından indiriyor haliyle. Halbuki bu kadar enerji ve zaman harcayacaklarına Cübbeli Ahmet'e sorsalardı, çok daha yararlı olurdu.
Şimdilik bu kadar yeterli. Yavaş yavaş açılalım. Fazla bilim ve teknolojiye alışık değil bünyemiz. Sağlıcakla ..
6 notes
·
View notes
Text
Kolej idea
Message: Hızlanan küreselleşme ve daha hızlı teknolojik gelişmelerden kaynaklanan benzeri görülmemiş zorluklarla (sosyal, ekonomik ve çevresel) karşı karşıyayız. Aynı zamanda, bu güçler bize insanlığın ilerlemesi için sayısız yeni fırsatlar sağlıyor. Gelecek belirsiz ve onu tahmin edemeyiz; ama buna açık ve hazır olmamız gerekiyor. 2018’de eğitime başlayan çocuklar 2030’da genç yetişkinler olacak. Okullar onları henüz yaratılmamış işlere, henüz icat edilmemiş teknolojilere, henüz öngörülmemiş sorunları çözmeye hazırlayabilir. Fırsatları değerlendirmek ve çözümler bulmak ortak bir sorumluluk olacaktır. https://bit.ly/3Rmiybn
0 notes
Text
Ortadoğu’da ulus devletlerin çözülüşü ve rıza kenti oluşturma gayretleri – Yeni Yaşam Gazetesi | Yeni Yaşam
Zeynel Kete
Ortadoğu’da ulus devletlerin çözülüşü ve rıza kenti oluşturma gayretleri
Ortadoğu’da yaşanan her an adeta bir tarihtir. Bölge kendine özgü bir tarzda Üçüncü Dünya Savaşı’nı yaşamaktadır. Bu kaos ve kriz hali kendi içinde yeni bir çözümü de var edecektir. Yaşanan Üçüncü Dünya Savaşı’nın cehennemin kapılarını açtığı söylemine karşı, cennetin kapılarını da araladığını söyleyenler de vardır. Cennet insanlığın kaybolan eşit ve özgür yaşamıdır; baskının, iktidarın, sömürünün olmadığı ana kadının toplumsal gerçekliğidir. Bu mana ile Amargi olarak da tanımlanır. Çünkü tarihsel kaynaklara bakıldığına göre cennet Dicle ve Fırat nehirleri arasındadır ve Aden bahçeleri olarak tanımlanmaktadır.
Ortadoğu insanlığa ait ilklerin Serçeşmesidir. İnsanlığa ait zihinsel, siyasal ve toplumsal açıdan ilkleri var etmiş bir coğrafyadır. Aynı zamanda da Reya Heq Alevi inancının yoğun yaşandığı, hakikat ve özgürlük arayışında binlercesinin serden geçtiği bir mekanın ismidir Ortadoğu. Özgürlük arayışına aşk ile bağlı olan bir kültürün, inancın, duruşun sürekli devriye halinde olduğu bir coğrafyanın ismidir aynı zamanda. Buna karşılık nahak anlayışın en üst düzeyde temsilcisi olan Sümer devletçi sistemin, bu sistemin ideolojik üretim merkezi olan Zigguratların, Nemrudî ve Firafunî anlayışların da döl yatağıdır.
Ortadoğu coğrafyası dünyanın en zor coğrafyasıdır. İlk doğuşların merkezi olması bakımından önemlidir. Uygarlığın gerici zihniyeti, devletin döl yatağı buradan ete kemiğe bürünmesidir. Hak ve Nahak bütün ilklerin mayalanmasına ortam yaratmıştır. Üç tek tanrılı dinin ve peygamberliksel çıkışların gerçekleştiği yerdir Ortadoğu. Bir yanda hakikat ve özgürlük arayışı, Ortadoğu bilgeliği, dervişlik, devriye halinde olurken, bir yandan da köleliğin ilkleri burada var olmuştur. Başka bir ifade ile uygarlık sistemi Ortadoğu’da sürekli olarak ahlaki ve politik toplumun rıza kenti oluşturma gayretlerini engellemeye çalışmaktadır. Bu gün de hegemonik güçlerin bu coğrafyada özgür kentler ya da demokratik toplum sözleşmesini esas alan yönetim birimlerinin inşa edilmesini engellemek için büyük bir çabanın içinde olduklarını biliyoruz.
Ortadoğu’da yaşanan bu kriz ve kaos hali bir anda kendiliğinden meydana çıkmadı. Tarih geçmişin izlerini, birikimini, yükünü bünyesinde taşımaktadır. Yaşanan bu insanlıktan sapmanın, barbarlığın, hegemonik anlayışın tarihsel geçmişi, başlangıcı vardır. “Tarih başlangıcında gizlidir, başlangıcını çözemeyemlerin tarih bilgisi tüm felaketlerin nedeni olan cehaletin de temelidir.”
Tarih ve geleneği ne kadar iyi bilirsek günümüzü ve geleceği de ona göre değiştirip dönüştürebiliriz. Tarihsel gelenek bize göstermiştir ki, toplumsal sorunların nedenini değerlendirirken sermaye ve iktidar tekeli en baskın ve belirleyici tekelleri oluşturmaktadır. Binlerce yıldır devam eden toplum ve doğa sömürüsünü merkeze koyan sermaye ve iktidar tekeli Ortadoğu’da bütün barbarlığın nedenidir. Bu barbar güçler bir anda ve kendiliğinden ortaya çıkmadı. Özellikle iki kutuplu dünyanın soğuk savaş döneminin araçları olarak meydana çıkarıldılar. ABD’nin Sovyet blokuna karşı oluşturduğu Yeşil Kuşak projesi bu gerici güçlerin filizlenmesinde, hegemonik güçlerin araçları haline gelmesinde belirleyici oldular.
Ortadoğu’da hegemonik güçlerin, ulus devlet yapılanmaların yaratmış olduğu enkaz üzerinden yükselen dinci, milliyetçi, cinsiyetci zihniyetler yaşanan sorunları çözmek yerine, sorunun nedeni durumundadırlar. Kapitalist modernitenin ulus-devletçi formunun dertlere derman olmadığı net bir şekilde açığa çıkmıştır. Ulus devletlerin mucitleri olan Avrupa ülkeleri yüzyıldır kendi kıtalarında bu formu esnetmek için çeşitli “otonom” yapılanmalara girerken, Ortadoğu’da ise ulus-devlet formunun korunması, güçlenmesi için olmadık dolaplar çevirdiler. Toplumu sadece maddi emek üzerinden sömürmediler; iktidar, sömürü, toplumun bütün dokularında kendine yer edindi. “Kölelik sadece maddi emek üzerine kurulmaz; öncelikle zihniyet, duygular ve bedenler üzerinde inşa edilir.” Toplumu çökertmek için “beyinlerin sömürgeleştirilmesinden” daha büyük bir sömürge yoktur.
Rıza toplumunun işleyiş kanunları demokratik ve komünaldır, ahlaki ve politiktir, toplumsal rızalığı esas alır. Tekçi anlayışların işleyiş formu ise toplumsal doğaya aykırıdır. Bu aykırılık ilelebed değildir. Baskılar ne kadar artarsa artsın toplumun özgürlük arayışı engellenemez. Toplumsal tarih bunun örnekleri ile doludur. Rojava’da Hak-Yol topluluklarının rıza kenti oluşturma gayretleri bunun somut ifadesidir. Yetmiş iki alem bu mekanda ikrarlı bir duruşla, birbirlerini ötekileştirmeden “Bir”lendiler. Yeni bir toplumsal sözleşme ile; doğrudan demokrasi, adem-i merkeziyetçi bir yapı, insanın haysiyeti, eşitlik ve özgürlük esası üzerine kurulu anlayış cümle canın arzusudur.
Ortadoğu’da başta Kürtler olmak üzere, rıza toplumu sürekleri Zerdüşt’ün Ahura Mazdası, Mani’nin ışığı, Hz. Hüseyin’in”Hüseynî duruşu”, Mansur’e Hallaç’ın Direnişi, Şeyh Bedrettin’in direnişi ve komünalitesi, Baba İshak’ın, Baba İlyas’ın farklılıklarla birleşerek zülme karşı meydan açması, anaların uyandırdığı çerağların nuru ve jin jiyan azadî çığlığı mazlumların rıza şehri oluşturma gayretlerine yol gösterecektir. Bu çerağ on dört bin yıldır pervanelikte devriye halindedir. Halklar, farklı kimlikler kendisine ait olanı, kendisinden çalınanı almak için mazlumların uyandırdığı çerağa niyaz olacaklar. Yerin, göğün, havanın, suyun, toprağın; cümle canın bu çerağa ihtiyacı vardır. Uyandırılan her çerağ toplumun “özgür doğup ve özgür ölmesi” içindir.
Suriye’deki “despotik” rejimin yıkılması çoklu seçeneklerin kapısını aralayacaktır. Suriye etnik olarak Arap, Kürt, Asuri-Süryani, Ermeni, Çerkez, Türkmen, Rum halkının ortak evidir. Bu topraklarda yaşayanların tarihi “Suriye” isminin tarihinden daha kadimdir. Araplar, Asuri-Suryani, Kürt kimlikler bu kadim kültürün temsilcileridir. Mevcut Baas rejimi bu kimlikleri tarihsel hakikatleri ile kabul etmedi, kendi potasında eritmeye çalıştı. Suriye’de Aleviler bazı kurumlarda, hepsinde değil, görev almada öncelikli olsalar da anayasal olarak tanınmamışlardır. Aynı şekilde Suriye hiçbir zaman Arap Alevî devleti de olmadı. Türkiye’deki dinci, milliyetçi çevrelerin böyle bir algı oluşturma siyasetleri her zaman oldu.
Bilinmelidir ki, hakikat ve özgürlüğe aşk ile bağlı olanların uyandıracağı çerağın ışığı en karanlık olanın üstüne vurur. Ortadoğu’da çoklu kayıpların ve kazanımların en üst düzeyde yaşanacağı bir dönem başlamıştır. Yerinde ve zamanında çözüm alıcı müdahalede bulunanlar kazanacaktır. Ortadoğu’da Hak-Yol topluluklarının rıza kenti oluşturma gayretleri Afrin’de karşılık bulmuştu. Bu meydanda her mazluma nasip kapısı açılmış, her koma niyaz verilmiştir. Gören gözlere aşk olsun.
0 notes
Photo
Çevre Mühendisliği: Geleceği Şekillendiren Bir Meslek
Sanayi devrimi ile başlayan ve 20. yüzyılın ikinci yarısında hız kazanan teknolojik ve endüstriyel gelişmeler, insanlığın refah düzeyini artırmakla birlikte çevresel sorunları da beraberinde getirdi.
0 notes
Text
Edebiyat ve Hiciv: Toplum Eleştirisi ve Mizah
Edebiyat ve Hiciv: Toplum Eleştirisi ve Mizah Edebiyat, insanlığın en eski ve en güçlü ifade biçimlerinden biri olmuştur. Özellikle hiciv, edebiyatın güçlü bir aracı olarak toplumların yanlışlarını, adaletsizliklerini ve güç sahiplerinin zalimliklerini eleştirme amacı taşır. **Hiciv**, toplumsal sorunları mizah, alay ve ironi aracılığıyla anlatan bir edebi türdür. Bu yazıda, edebiyatın toplumu…
0 notes
Text
Tanrılar çıldırmış olmalıydı. Ama bir şekilde insanın da sonlu olduğunun ve öyle ya da böyle ölmesi gerektiğine olan inancın da kolektif olarak akıllara kazınması gerekiyordu. Kaderden kaçılmaz sonuçta... Bugüne kadar dünyanın önemli bir kısmı çeşitli enfeksiyonlarla, vücuda alınan farklı patojenik virüslerin bağışıklık sistemini bloke etmesiyle hayata veda etti. Çiçek, kızıl, cüzzam, veba, verem... Oysa bugün pek çok hastalık, tedavisi olan genel rahatsızlıklar olarak görülüyor. Eskiden Tanrı'nın Laneti olarak görülen bu tip hastalıklar, şimdi nedeni ve çözümü belli durumlara dönüştü. Bu hastalıklara atfedilen kader inancı, bulunan tedavi yöntemleri ile tarihe karıştı. Buradan çıkacak sonuç şu olabilir: Günü gelene kadar kader diyerek kabullenilen her olumsuz durum, vakti geldiğinde sıradan ve basit bir çözümü olan alelade konulara dönüşecektir. Kadere inanırken, bilime ve bilgiye de inanmayı unutmayın! Çünkü bugün "kader" olarak adlandırılan pek çok şey, yarının bilgi ve bilimle çözülebilir sorunları olabilir. Bilimsel ilerlemeler ve keşifler, insanlığın daha iyi bir geleceğe ulaşması için kapıları açar. Kaderimizi belirlerken bilimin ışığında yürümek, belki de en akıllıca yoldur. Hayatımızda bizi sınayan her zorluk ve sorun, bir gün aşılabilir bir engel olarak görülebilir. Bu yüzden, karanlık dönemlerde bile umudu kaybetmemeli ve bilgiye, bilime sarılmalıyız. Çünkü nihayetinde, bilimin aydınlattığı yolda yürümek, insanlığın en büyük güvencesidir. İçaforiz
0 notes
Text
Başkan Bozbey’den öğrencilere önemli tavsiyeler
https://pazaryerigundem.com/haber/189814/baskan-bozbeyden-ogrencilere-onemli-tavsiyeler-2/
Başkan Bozbey’den öğrencilere önemli tavsiyeler
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Şükrü Şankaya Anadolu Lisesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen Model Birleşmiş Milletler (MUN) Konferansı’na katılarak öğrencilerle bir araya geldi. Farklı ülkelerden gelen öğrencilerin de katıldığı toplantıda konuşan Başkan Bozbey, “Proje, gençlerin demokrasi kültürünü benimsemelerine önemli katkılar sağlayacaktır” dedi.
BURSA (İGFA) – Şükrü Şankaya Anadolu Lisesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen Model Birleşmiş Milletler (MUN) Konferansı, Büyükşehir Belediyesi Meclis Salonu’nda düzenlendi. İtalya, Bulgaristan ve Slovakya’dan gelen öğrencilerin de katıldığı proje toplantısında, Birleşmiş Milletler’in farklı komiteleri öğrenciler tarafından simülasyon olarak canlandırıldı. Toplantıya, Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in yanı sıra Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcıları Mehmet Emin Direkçi, Ali Altunsoy ve Mehmet Yıldız, Büyükşehir Belediyesi daire başkanları, Şükrü Şenkaya Anadolu Lisesi yöneticileri ve öğrenciler katıldı.
Toplantıda konuşan Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, proje kapsamında yurt dışından Bursa’ya gelen öğrencileri ağırlamaktan büyük mutluluk duyduklarını söyledi. Şükrü Şenkaya Anadolu Lisesi tarafından başlatılan çalışmayı çok değerli bulduğunu söyleyen Başkan Bozbey, “Bu proje, gençlerin demokrasi kültürünü benimsemelerine önemli katkılar sağlayacaktır. Buradaki gençlerin, geleceğin yöneticileri olacağına inanıyorum. Bu çalışmaların yolunuzu aydınlatmasını, kentimize ve ülkemize hatta dünyaya değer katan üyeler olmanıza aracılık etmesini diliyorum” dedi.
Birleşmiş Milletler Konferansı’nın bir yansıması olarak ‘bireysel silahlanma, kadınların siyasetteki yeri ve göçmen sorunları’ başlıkları altında yapılan sunumların öncesinde değerlendirmelerde bulunan Başkan Bozbey, bireysel silah bulundurmanın suç oranlarını azaltmadığını aksine daha fazla suç ve şiddet olayına neden olduğunu ifade etti. Toplumsal barış ve güvenliğin çok daha değerli olduğunu anlatan Başkan Bozbey, şiddet yerine diyaloğu önceleyen bir yapı oluşturmak zorunda olduklarını söyledi. Kadınların her alanda eşit temsil hakkına kavuşmasının ise toplumsal gelişim ve demokrasinin güçlenmesi için hayati önem taşıdığını vurgulayan Başkan Bozbey, “Daha fazla kadını cesaretlendirmek, fırsat eşitliğini sağlamak ve yapısal engelleri kaldırmak için çok çalışmalıyız. Kadının güçlenmesi, demokrasinin güçlenmesi demektir. Öte yandan Birleşmiş Milletler Uluslararası Göç Örgütü verilerine göre, dünya genelinde 281 milyon uluslararası göçmen var. 117 milyon kişi de yerinden edilmiş. Barışçıl ve güvenli bir dünya inşa edilmedikçe insanlar yaşamlarını kurtarmak için güvenli hissettikleri yerlere göç etmeye devam edecektir. Bu noktada Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tün ‘Yurtta barış, dünyada barış’ sözlerini hatırlatmak isterim. Tüm insanlığın barış ve huzur içinde yaşadığı bir dünya için öncelikle her birey kendi ülkesinde barışın tesis edilmesine çalışmalı ve bu konuda sorumluluk üstlenmelidir” dedi.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
DMY Felsefe yeni yazı
DMY Felsefe, yeni felsefeler :) : https://www.dmy.info/insan-nufusunun-asiri-olmasi-bir-nufus-sorunu-mudur/
İnsan nüfusunun aşırı olması bir nüfus sorunu mudur?
İnsan aşırı nüfusu vakası Kaynaklar konusunda insan nüfusunun sürdürülemez olduğu öğretiliyor. Kaygı 19. ve 20. yüzyıldaki hızlı artıştan kaynaklanmaktadır. Ancak endişeler büyüme hızının düştüğünü ve düşüşün gelecekte endişe yaratacağını fark edemiyor. Geçmişteki olaylara bakıp yanıltıcı bir şekilde onların teorik eğiminden aşağı kayacağımıza karar vermek aslında insanın bilişsel bir hatasıdır. İnsanlar araç değil amaçtır Görünüşe göre bazı insanlar değil, herhangi bir organizma kendisinden daha fazlası olmak için doğal olarak çoğalacaktır. Üstüne üstlük, insanlık diğer işletmeler gibi grafikler, bilançolar gibi açıklayıcı ifadelerle karar verilecek bir durum değildir. İnsanlar asıl öznelerdir, sorunu çözen faillerdir. Daha fazla sorun çözücümüz olacak, krizler değil fırsatlar. İnsanları
0 notes
Text
HAARP Teknolojisi: Bilim, Komplo Teorileri ve Gerçekler
HAARP (High-Frequency Active Auroral Research Program), ABD’nin Alaska eyaletinde yer alan ve atmosferdeki iyonosfer tabakasını incelemek amacıyla kurulmuş bir bilimsel araştırma programıdır. 1993 yılında başlatılan bu proje, yüksek frekanslı radyo dalgaları kullanarak iyonosferdeki etkileşimleri gözlemlemeyi ve çeşitli jeofizik süreçler hakkında bilgi edinmeyi hedeflemektedir. Ancak, HAARP'ın bilimsel misyonu kadar, özellikle komplo teorilerine konu olması da projeyi ilgi odağı haline getirmiştir.
HAARP’ın Bilimsel Amacı
İyonosfer, yeryüzünden yaklaşık 60 ila 1.000 kilometre yukarıda yer alan, Dünya’nın atmosferinin en dış tabakalarından biridir ve burada yüksek yoğunlukta iyonlar ve serbest elektronlar bulunur. Bu bölge, radyo dalgalarının yansıtılması ve uzun mesafeli iletişimde kullanılması bakımından büyük önem taşır. HAARP’ın temel amacı, iyonosferin bu dinamik özelliklerini incelemek ve özellikle radyo iletişimini nasıl etkilediğini anlamaktır.
HAARP, iyonosfere yüksek güçlü radyo dalgaları göndererek bu tabakada yapay uyarımlar yaratır ve bu etkileşimlerin Dünya’ya geri dönen etkilerini analiz eder. Bu araştırmaların, uydu iletişimi, GPS sistemleri ve askeri radar teknolojilerinde iyileştirmeler sağlama potansiyeli vardır. Aynı zamanda HAARP, manyetik fırtınalar ve güneş patlamaları gibi doğal olayların iletişim sistemlerine olan etkilerini araştırarak, bu tür olaylar sırasında iletişim kaybı gibi sorunları önceden tahmin etmeye yardımcı olabilir.
Komplo Teorilerinin Yükselişi
HAARP’ın bilimsel misyonu ne kadar net olursa olsun, proje çevresinde sayısız komplo teorisi üretilmiştir. HAARP’ın doğal afetler, iklim değişiklikleri, zihin kontrolü ve hatta depremler gibi felaketleri tetiklemek amacıyla kullanıldığı iddiaları ortaya atılmıştır. Özellikle depremlerle ilgili komplo teorileri, HAARP'ın yer kabuğuna radyo dalgaları göndererek büyük sarsıntılara neden olabileceği düşüncesine dayanmaktadır.
Bunun yanı sıra, küresel ısınma veya hava olaylarını kontrol etmek gibi iddialar da zaman zaman gündeme gelir. Bu teorilerin çoğu, HAARP’ın teknik kapasitesini aşırı derecede abartmakta ve bilimsel gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Örneğin, HAARP'ın gönderdiği radyo dalgalarının, iyonosferdeki sınırlı etkileşimlerin ötesinde Dünya'nın atmosferini ya da yer kabuğunu etkileme gücü olmadığı bilimsel çevrelerce defalarca vurgulanmıştır.
Bilimsel Gerçekler ve Teknik Kapasite
HAARP, 180 antenlik bir ağdan oluşan bir cihazdır ve her biri yaklaşık 3.6 megavat güçle çalışmaktadır. Yani toplamda, HAARP'ın anten dizisi saniyede 3.6 milyon watt’lık bir enerji yayar. Bu yüksek enerji iyonosfere gönderildiğinde, yalnızca çok küçük bir bölgeyi etkileme kapasitesine sahiptir ve bu etkileşimler tamamen geçicidir. Ayrıca HAARP, doğrudan Dünya'nın hava durumu üzerinde etkili olacak güce sahip değildir.
Deprem veya zihin kontrolü gibi teoriler, radyo frekanslarının bu tür etkiler yaratabileceği konusunda yanlış anlamalardan doğar. Radyo dalgalarının yer kabuğunu ya da insan beyin aktivitelerini değiştirebileceğine dair hiçbir bilimsel kanıt bulunmamaktadır. Dolayısıyla HAARP gibi bir sistemin bu tür etkilere neden olabileceği yönündeki iddialar spekülasyondan öteye geçmemektedir.
HAARP’ın Geleceği
2014 yılında HAARP’ın kontrolü, ABD ordusundan Alaska Fairbanks Üniversitesi’ne devredildi. Proje, artık askeri amaçlardan ziyade tamamen akademik araştırmalar için kullanılmaktadır. Bilim insanları, iyonosferin davranışlarını anlamaya devam etmekte ve bu bilgilerin gelecekte daha güvenilir iletişim sistemleri ve uydu teknolojilerinin geliştirilmesinde kullanılması amaçlanmaktadır.
Sonuç olarak, HAARP, karmaşık bilimsel bir araştırma projesi olmakla birlikte, ne yazık ki komplo teorileri tarafından karartılmıştır. Bu teoriler, HAARP’ın yeteneklerini aşırı derecede abartmakta ve çoğu zaman bilimsel gerçeklerle bağdaşmamaktadır. HAARP, insanlığın Dünya atmosferini daha iyi anlaması ve bu bilgileri iletişim teknolojilerinde kullanması amacıyla tasarlanmış bir projedir ve bilim dünyasında değerli bir yere sahiptir.
0 notes
Text
Felsefe Tarihi Sorunları-2 2023-2024 Final Soruları
Auzef Felsefe Tarihi Sorunları-2 2023-2024 Final Soruları Felsefe Tarihi Sorunları-2 2023-2024 Final Soruları Felsefe Tarihi Sorunları: Modern, Postmodern ve Analitik Perspektifler Giriş Felsefe tarihi, insanlığın varoluşsal, epistemolojik ve ontolojik sorularına yanıt aradığı uzun bir yolculuğu temsil eder. Bu makale, 19. ve 20. yüzyıllarda öne çıkan bazı önemli felsefi hareketler ve…
0 notes
Text
Yapay Zekanın Zorlukları
🤖🌐 Yapay zeka, insanlığın önünde duran önemli bir zorluk. Ancak bu güçlü teknolojiyi etik bir şekilde yöneterek, toplum için gerçek faydalar elde etmek mümkün. 🤝🚀 Yapay zekanın getirdiği etik sorunları çözmek adına alınması gereken önlemler hayati önem taşıyor. 🔍 Yapay zeka sistemlerini şeffaf ve hesap verebilir hale getirmek, önyargı ve ayrımcılığı önlemek, mahremiyeti korumak ve…
View On WordPress
0 notes
Text
Çinli Araştırmacılar Tardigrad Genlerini Kullanarak Süper Askerler Üretmeye Çalışıyor
Çin'den gelen bir dizi bilimsel araştırma, tardigradların genetik dayanıklılığını insanlara aktarmayı hedefleyen iddialı bir projeyi ortaya koydu. Bu projede, tardigradların ekstrem koşullara dayanıklılığını sağlayan genlerin insan kök hücrelerine aktarılması amaçlanıyor. Bu makalede, bu araştırmanın detaylarını, potansiyel sonuçlarını ve etik sorunlarını ele alacağız.
Tardigradlar ve Genetik Dayanıklılık
Tardigradlar, mikroskobik boyutlarına rağmen olağanüstü dayanıklılıklarıyla bilinirler. -200 derece Celsius'tan 150 dereceye kadar değişen sıcaklıklara, yüksek radyasyon seviyelerine ve vakum ortamlarına dayanabilirler. Bu dayanıklılığın arkasındaki en önemli faktörlerden biri, tardigradların ürettiği Dsup (Damage suppressor) proteinidir. Dsup proteini, tardigrad hücrelerini radyasyon gibi zararlı etkenlere karşı koruyarak DNA hasarını en aza indirir (South China Morning Post) (GIGAZINE).
Araştırmanın Detayları
Çin Askeri Bilim Akademisi'nden Yue Wen ve ekibi, tardigrad genlerini insan embriyonik kök hücrelerine aktarmak için CRISPR-Cas9 gen düzenleme teknolojisini kullandı. Yapılan deneylerde, tardigrad genlerini taşıyan insan kök hücrelerinin 'ının ölümcül radyasyon dozlarına maruz kaldığında hayatta kaldığı gözlemlendi. Bu sonuçlar, tardigrad genlerinin insan hücrelerinde başarılı bir şekilde çalıştığını ve hücrelerin normal işlevlerini sürdürebildiğini göstermektedir (South China Morning Post) (AOL.com).
Potansiyel Uygulamalar
Bu tür genetik manipülasyonların askeri alanlarda kullanılması, radyasyona dayanıklı askerler üretme potansiyelini ortaya koymaktadır. Özellikle nükleer savaş veya radyasyon kazaları gibi ekstrem durumlarda, bu tür askerlerin hayatta kalma şansı önemli ölçüde artabilir. Ayrıca, tardigrad genlerinin, insan hücrelerinde kanser, yaşlanma, diyabet ve Parkinson hastalığı gibi birçok hastalığın gelişimini önleyebileceği düşünülmektedir (GIGAZINE) (Nexus Newsfeed).
Etik ve Güvenlik Sorunları
Bu tür genetik müdahaleler, ciddi etik ve güvenlik sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Genetik yapıları birbirinden çok farklı olan iki tür arasında gen transferi yapmak, potansiyel olarak zararlı mutasyonlara yol açabilir. Ayrıca, genetik olarak değiştirilmiş hücrelerin insan vücudunda nasıl davranacağı ve uzun vadeli etkileri belirsizdir. Bu nedenle, bu tür araştırmaların çok dikkatli bir şekilde ilerlemesi ve geniş kapsamlı güvenlik testlerinden geçirilmesi gerekmektedir (BioSpace) (Nexus Newsfeed). Bilimsel ve Toplumsal Tartışmalar Bu tür genetik araştırmalar, bilim dünyasında büyük ilgi uyandırmakta ve tartışmalara neden olmaktadır. Bir yandan, bu tür teknolojilerin tıbbi ve askeri uygulamalarda büyük potansiyel sunduğu savunulurken, diğer yandan etik ve güvenlik kaygıları göz ardı edilemez. Genetik mühendisliğin sınırlarını zorlayan bu tür çalışmalar, insanlığın geleceği için hem umut verici hem de endişe verici olabilir (AOL.com) (BioSpace). Çinli araştırmacıların tardigrad genlerini kullanarak süper dayanıklı askerler üretme girişimi, genetik mühendisliğin potansiyelini ve sınırlarını gözler önüne sermektedir. Bu tür projeler, bilim ve teknolojinin ne kadar ileri gidebileceğini gösterirken, aynı zamanda etik ve güvenlik konularında dikkatli olunması gerektiğini de hatırlatmaktadır. Gelecekte, bu tür araştırmaların nasıl bir yönde ilerleyeceği ve hangi sonuçları doğuracağı büyük merak konusudur. Kaynaklar ve İleri Okuma Kaynaklar ve İleri Okuma - R. D. Escarcega, et al. (2023). The Tardigrade Damage Suppressor Protein Dsup Promotes Dna Damage In Neurons. Elsevier BV, sf: 103826. doi: 10.1016/j.mcn.2023.103826 - Military Medical Sciences. (2023). Biological Effects Of Damage Suppressor Gene (Dsup) Expression On Human Embryonic Stem Cells. Military Medical Sciences, sf: 326-333. doi: 10.7644/j.issn.1674-9960.2023.05.002 - GIGAZINE. A Chinese Military Research Team Carries Out A Genetic Experiment To Insert The Gene Of The Strongest Organism Tardigrade" Into Human Stem Cells, To Develop A Super Soldier" Resistant To Nuclear Attack Radiation. (5 Nisan 2023). Alındığı Tarih: 15 Mayıs 2024. Alındığı Yer: GIGAZINE - S. Chen. Team Behind Extreme Animal Gene Experiment Eyes Human Nuclear Resistance. (29 Mart 2023). Alındığı Tarih: 15 Mayıs 2024. Alındığı Yer: South China Morning Post - R. D. Escarcega, et al. (2023). The Tardigrade Damage Suppressor Protein Dsup Promotes Dna Damage In Neurons. Elsevier BV, sf: 103826. doi: 10.1016/j.mcn.2023.103826 Genetik Mühendisliği ile İlgili Diğer İçerikler Genetik Mühendisliği ile İlgili Diğer İçerikler - CRISPR Teknolojisi: Görme Yetisini İyileştiren Genetik Düzenleme Buluşu - Geleceğin Sürdürülebilir Çözümü ile Tarımda Devrim Yaratın - Yapay Zeka ile Pazarlamada Yeni Dönem ve Sürdürülebilirlik Çabaları - Küresel ve Yerel Çevre ve Sürdürülebilirlik Trendleri: Türkiye ve Dünya Genelindeki Gelişmeler - Yapay Zeka ve Otomasyon Araçları: Dijital Reklamcılığın Geleceği
Sıkça Sorulan Sorular (SSS)
Tardigradlar nedir ve neden bu kadar dayanıklıdır?Tardigradlar, mikroskobik boyutlarına rağmen ekstrem koşullara dayanıklılığıyla bilinen organizmalardır. Bu dayanıklılık, tardigradların ürettiği ve hücrelerini zararlı etkenlere karşı koruyan Dsup proteini sayesinde sağlanır.Çinli araştırmacılar tardigrad genlerini nasıl kullanmayı planlıyor?Araştırmacılar, tardigradların dayanıklılığından sorumlu genleri insan embriyonik kök hücrelerine aktarmak için CRISPR-Cas9 gen düzenleme teknolojisini kullanıyor. Bu genlerin, insan hücrelerini radyasyon gibi zararlı etkenlere karşı daha dayanıklı hale getirmesi amaçlanıyor.Bu tür genetik manipülasyonların potansiyel riskleri nelerdir?Genetik olarak farklı türler arasında gen transferi yapmak, potansiyel olarak zararlı mutasyonlara yol açabilir. Ayrıca, genetik olarak değiştirilmiş hücrelerin insan vücudunda nasıl davranacağı ve uzun vadeli etkileri belirsizdir.Bu araştırma hangi alanlarda kullanılabilir?Bu tür genetik manipülasyonlar, askeri alanlarda radyasyona dayanıklı askerler üretmek için kullanılabilir. Ayrıca, bu genlerin kanser, yaşlanma, diyabet ve Parkinson hastalığı gibi birçok hastalığın gelişimini önleyebileceği düşünülmektedir. Read the full article
#BilimselAraştırma#Biyoteknoloji#ÇinliAraştırmacılar#CRISPRTeknolojisi#DNAOnarımı#DsupProteini#GenetikManipülasyon#GenetikMühendislik#HücreselDayanıklılık#İnsanHücreleri#RadyasyonDirenci#SüperAskerler#Tardigrad
0 notes